8 Ekim 2013 Salı
Edebiyat parçalatan paslar
Peşinden Fizan'a gidilecek bir takım isterim...
Arma romantizmine girmeyelim...
Onun peşi asla bırakılmaz ama bu takımın verdiği öz güven kilometrelerin tadını çıkarttırır...
Kongren olmuş yılların prangası bundan daha güzel parçalanabilir miydi?
İşlerini iyi yapıyorlar...
**
Arınma döneminin yerini yükselişe bırakmasının keyfini sürüyoruz...
Şimdilik hasarsız atlattık, GİBİ...
Öyle bir deplasmandan üç puanla döndük ki; rakiplerin ne kadar ciddi olduğunun bir kez daha farkına vardı...
Kabul etmek gerekir. Çok kritik bir dönemeçti...
Bundan sonrası genç futbolcuların istikrar sorununu aşmasıyla doğru orantılı...
Belki de bizim için sezonun özeti burada saklı...
Bariz gerçek; geçtiğimiz haftalarda Gökhan Töre ve Olcay'ın aynı anda düşüş yaşaması bizi sıkıntıya soktu, sokar...
Nöbetleşe kısır döngüye girmelerini can-ı gönülden destekliyorum...
Ama birlikte değil...
Aslında bu da şimdilik...
Taa ki Kerim Frei ve Holosko devreye girene kadar...
**
Devam edelim...
Artılarımız ilk kez yıllar sonra daha ağır basıyor...
Önümüzde sadece bir Anadolu gerçeği var...
Geçen sezon içerde F.Bahçe'yi yenip G.Saray'la berabere kalmamıza rağmen, Kayseri, Antalya ve Sivasspor kadar bile puan toplayamadık...
Artık eskisi gibi değil işler, kritik maçların derbi olduğu dönemler sona erdi...
Derbi reklamıyla Digitürk anca dekoder satar, şampiyonu belirleyemez...
Onlar kendilerine dekoder şampiyonu belirleye dursun biz hedefi iyi belirleyelim...
Kayseri'de direkten döndük, Antalya'da tosladık...
Bence hanemize net altı puan yazmamız gereken iki maçtı, üçte kaldık...
"Bursa ve Eskişehir telafi ettirdi" denebilir. Doğru...
Ama Antalya'ya kaybedersen bir anlamı olmuyor...
Çünkü rakibin Antalya'da kazanıp. Bursa'ya kaybedebilir...
Bu da kazandığın belki de en önemli deplasman maçını, biraz değersiz kılıyor...
Sonuç; ekmeği artık Anadolu takımlarından çıkarmak zorundayız...
Fatih Terim de farkındaydı, "Eskişehir ve Bursa'dan 3 puanla dönsünler de görelim" dedi...
Herkes farkında... Uyanık olalım...
**
Neyse ki artık takımın başında akıllı patronlar var...
Slaven Bilic & Önder Özen güzellemesi...
Onlar edebiyat parçalatan paslarına devam etsin...
Bizler de tadını çıkaralım...
13 Ağustos 2009 Perşembe
Renkli medya

O, olumlu haber de ajanslara "Denizli'den Serdar'a tekme tokat" olarak düşüyor...
Beşiktaşlı yüreği ağzında; haberi okuyunca derin bir nefes alıyor...
Örnek bu... Daha çoğaltılır...
Yönetim, takım, transfer bütün gelişmeler olumsuz...
Bu takımda olumlu hiçbir şey yok!
Yusuf hep sakat...
Delgado sorun...
Bobo gitmek istiyor...
Transfer yapılmıyor...
Futbolcular zam istiyor...
Primler yatmıyor...
Yöneticiler istifa ediyor...
Diğer tarafta Başkan kavga ediyor...
Bir türlü sular durulmuyor...
Sürekli kriz ortamı var...
İddia ediyorum...
Bugün, Yıldıray'ı Fenerbahçe veya Galatasaray transfer etmeye çalışsa "Yılın transferi" olur.
Beşiktaş ile adı geçtiği andan itibaren, "Yıldıray Beşiktaş'ın aradığı oyuncu değil" sözleri ortaya atıldı...
Neden?
Çünkü Beşiktaş'a geliyor...
Medyayı takdir etmemek haksızlık olur...
Niyetini çok net belli ediyor...
Masum bir adlandırışla ‘oyuna’ gelmemek lazım...
Dikkat!
Transfer neden gecikti?
Kara kartal geçen sezonun çifte kupalı şampiyonu...
Ve ilk 11'den giden sadece Cisse ve Gökhan Zan...
Gönderilen diğer oyuncularda takımın dengesini bozacak kalitede değil...
Cisse ve Gökhan'da değil aslına bakarsak...
Ancak geçen sezonki katkıları küçümsenemez...
Devam edelim...
Kazanılan tecrübe ve deneyimin üzerine kadro daha da zenginleşti...
Nihat, Ferrari, Fink ve İsmail gibi ilk 11'de direkt oynayabilecek oyuncular alındı...
Üzerine Onur ve Rıdvan gibi geleceği parlak 2 genç...
Alt yapıdan Necip ve yeni transfer Erhan kadroda kendisine her an yer bulabilir...
Transfer döneminin kapanmasına ve devler ligine zaman var...
Ve transfer yapılacak...
Acele edilecek bir durum yok...
Alınacak oyuncu Beşiktaş'a Şampiyonlar Ligi'nde lazım...
Mevcut kadro Türkiye Ligi'ni rahatlıkla kaldıracağına göre...
O zaman problem nedir?
Mustafa Denizli'de işte bu sebeplerden dolayı, acele edilmesini istemiyor...
Taraftarın bunları da göz önünde bulundurarak daha sağduyulu olması gerekiyor...
Başkalarının ön elemesi var...
Acelesi var...
Beşiktaş'ın ise zamanı var...
Hurriyet.com.tr
Bismillah, başladık...

Nur topu gibi...
Hakem hataları oldu mu? Oldu, olmaz mı(!)?
Yazalım hakem hatalarını...
"Daha ilk haftadan başladınız hakemleri eleştirmeye..."
Tamam. Eleştirmeyelim...
Neden eleştirelim ki sahaya 'hakim' sıfatıyla çıkıp, hatalı karar veren onlar değil...
Kurallar da açık değil...
Zaten ilk haftalar hata olur. İlerleyen haftalarda hakemler bir daha hata yapmazlar... Kesin...
Geçelim...
Pekii, hakemleri eleştirmeyin diyenler ne diyor?
Nihat neden böyle kötü oynuyor.
Nobre'nin Beşiktaş'ta işi yok...
Bobo'nun kafası çok karışık, gönderin gitsin...
Ferrari çok ağır, Şampiyonlar Ligi'ni kaldıramaz.
İsmail, genç ve tecrübesiz...
Fink, Cisse kadar iyi değil...
Ernst geçen sezonki performansından uzak...
Bir nefes alın?
Günahtır.
Performansa dayalı iş yapan futbolculara daha ilk haftadan sallayın...
İşi gördüğünü çalmak olan hakemlere, hatalı düdük çalınca tevazu gösterin...
Ne kadar akıllıca öyle değil mi?
Kimse hakemlerden ekstra yardım beklemiyor.
Gördüklerini çalsınlar. Adaletli olsunlar.
UEFA ve FIFA'da görsün yetenekli, korkusuz hakemlerimizi...
Şampiyonlar Ligi'nde bir grup maçına atasın...
Dünya Kupası veya Avrupa Şampiyonası'nda maçlar yönettirsin...
Çok şey mi istiyoruz?
Futbol olarak bizden çok geride ülkelerin hakemleri yönetiyor.
Öyle değil mi?
Demek ki sadece biz görmüyoruz bu hataları, başkaları da görüyor.
Ama yine de biz görmeyelim, duymayalım.
Gelelim Rüştü'ye verilen cezaya...
Aurellio, tekme tokat Ricardinho'ya saldırdı. 3 maç ceza aldı.
Kaleci Volkan iç organlarını(!) Galatasaray tribüne gösterdi. O tribün ne hal aldı hatırlayın. Neredeyse kapalı alt tribünün üstüne yapılan set çökecekti. Allah korudu. Ne oldu peki? 3 maç ceza aldı.
Arda ve Semih saha ortasında yumruklaştı. 3 maç ceza aldı.
Rüştü, koridorda takım arkadaşlarıyla konuşuyor, cımbızla lafları alınıyor ve neticesinde 3 maç ceza...
Tahkim Kurulu'da lütfedip 2 maça indiriyor.
Rüştü madem küfür etti, verin 5 maç ceza adalet yerini bulsun!
Şimdi bu kararı sorgulamamak mı gerekiyor?
Beşiktaş ve Kızılay
Başkan, Divan Kurulu toplantısında Kızılay reklamına formada yer verileceğini açıkladı.
Gerçekten büyük bir özveri ve düşünce...
"Helal olsun" dedirttirecek bir hareket...
Sosyal sorumluluk çerçevesinde çok büyük bir adım...
Herkese örnek olmalı...
Beşiktaş'a çok yakıştı.
Nedir bu Beşiktaşlılık duruşu deniyor ya...
Budur işte...
Yabancı Hakem
Aziz Yıldırım, senelerdir yabancı hakem istiyordu.
Bu sezonki hakem formaları ünlü bir İtalyan markası tarafından hazırlandı.
Gayette şık olmuş...
İtalyanlar bu işi gerçekten çok iyi biliyor.
Sahada bir Rizzoli veya Rosetti yok belki, ama en azından o izlenimi veren bir forma var.
Sanırım başkanın bu istediğide dolaylı yoldan gerçekleşmiş oluyor.
İ.B.B. - Beşiktaş
İlk haftalar değerlendirme yapmak gerçekten çok yanlış olur.
İstanbul Büyükşehir Belediyespor, Beşiktaş'a ters gelen bir ekip...
Olimpiyat Stadyumu faktörü, boş tribünler ve oluşan olumsuz atmosfer futbolcuları çok etkiliyor.
Bu bakış açısı ile geçen sezon oynanan ve 1-1 biten maçın ardından "Beşiktaş Şampiyon olur" demiştim ve kazanılan 1 puanın değerini anlatmıştım.
Şimdi de aynı duygular içindeyim.
Herkes rahat olsun...
Hurriyet.com.tr
Hayırmış Hayır!

Fenerbahçe'nin lehine verdiği penaltıda %100 haklıydı. Eğer o penaltıyı vermeseydi, belki de gerçekten hakemlik kariyerine son noktayı koyardı.
Niye mi?
Görmemiş olma ihtimali zaten yoktur.
Bir hakem kritik bir pozisyonu sadece Beşiktaş lehine göremediyse(!), görememiştir.
Masum bir hatadır.
Açısı iyi değildir. Veya önünde futbolcu olduğundan pozisyonu kaçırmıştır.
Selçuk Dereli...
26 Nisan 2007 tarihinde 1-1 biten olaylı Türkiye Kupası Yarı Finalinden sonra sadece tek bir Fenerbahçe maçını yönetti.
Hangi maç biliyor musunuz?
11 Ocak 2009 Fortis Türkiye Kupası Tokatspor deplasmanı...
Fenerbahçe'nin 1-0 kazandığı maç...
Şaka gibi...
Türkiye'nin 1 numaralı hakemi Fenerbahçe'nin maçlarını yönetemiyor.
Levent Erdoğan'ın maç sonrası açıklamasından sonra "vay efendim niye tepki gösteriliyor" yazı dizisi yapanlar, Beşiktaş'a yol göstereceğinize bunun cevabını verseniz. Daha şık olmaz mı?
Dönelim...
Yunus Yıldırım, verdiği kritik kararlar ile Beşiktaş'a Şampiyonluk yolunda büyük darbeler vurdu.
Ancak, Beşiktaş maçlarını yönetmeye devam etti.
Kimse de 'gık' demedi.
Süper Kupa maçından önce "Hayırdır" dedim.
Triyo bile değişmeden atama yapıldı diye...
Bir sürü tepki aldım.
Süper Kupa'yı kazandı diye hangi Fenerbahçe'li sabahlara kadar eğlendi.
Veya bu kadar önemli bir maçtı da niye tribünler boş kaldı.
Bence hiç gerek yoktu...
Zira daha da stresli bir durum oluştu şimdi...
Yunus Yıldırım, Beşiktaş - Fenerbahçe maçlarında vermediği penaltı sayısını 3'e çıkartırken...
Kısacası hat-trick yaparken... Umarım herkesin vicdanı çok rahattır...
Tarafsız olmak...
Tatil için Kemer'deydim, şezlongda elime aldım gazeteyi karıştırıyorum.
Yılmaz Özdil'in yazdığı her kelimeye hayran biri olarak Fanatik gazetesinde onun köşesini görünce odaklandım.
"Hatırlatmasak goygoycular ‘fink’ atacak!" başlığında ana yazısının altında küçük bir değerlendirme yapmış.
Konu şu; Fink ile alakalı geçmişteki transfer dedikoduları...
Sonunu da şu şekilde bağlamış...
"Beşiktaşlı değilim ama Galatasaraylı, Fenerli medyanın bu halini görünce, siyah-beyaz formayla gezmek geliyor içimden."
Bilmiyorum başka söze gerek var mı?
Hurriyet.com.tr
30 Temmuz 2009 Perşembe
Hayırdır MHK?

Fenerbahçe’nin attığı golden önce faulü çalamayan…
Semih’in attığı golden önce ofsayt bayrağını kaldıramayan…
Selçuk’un Ersnt’i indirmesine penaltıyı veremeyen…
Hakem triosu ile aynı…
Yunus Yıldırım, Serkan Gencerler ve Volkan Narinç...
Hepsi ayrı ayrı pozisyonların içindeler…
Kaderin oyunu gibi…
Şimdi…
Uyum sürecini aşmışlar…
MHK'de değiştirmeden atamayı yapmış…
İyi bir 3’lü olduklarına kanaat getirilmiş...
Süper Kupa Finalini yönetecekler…
Dönelim 2008 Mart ayına; Beşiktaş – Fenerbahçe şampiyonluk maçı, hakem yine Yunus Yıldırım…
Bütün Türkiye’nin gördüğü pozisyonu göremiyor!
Kazım’ın ceza sahasında elle müdahalesine “oynayın, oynayın” işareti yapıyor…
Süper Kupa maçı çok önemli bir maç değil…
Lig ve Kupa Şampiyonu Beşiktaş, zaten tescilli ‘Süper’…
Formalite anlamında bir kupa…
Ancak, MHK öyle bir atama yapıyor ki…
Beşiktaş cephesi iyice geriliyor…
İnat yapar gibi…
Almanya’da oynansın ‘yok’!
Ertelesin ‘yok’!
Bir de üstüne Yunus Yıldırım…
Pes doğrusu!
Barış Kupası…

Sezon öncesi eksiklerin görülmesi için yapılan maçlar bunlar...
Yine de yenilerin, eskiler ile adaptasyon sürecini izlemek heyecan verici...
Üstüne üstlük bu çocukların hepsinin olumlu sinyaller vermesi daha da keyiflendiriyor...
Kısa özetlersek...
Gördüğüm artılar...
- İlk 15 dakika topa daha fazla sahip olarak oyunu hakim olma isteği...
- Rakibe her alanda basarak top kapma mücadelesi...
- Kapılan toplar ile süratli çıkıp skor elde etme planı...
- Orta alanda tek paslar ile kanatlardan hücumu sonuçlandırma...
Doğrusun söylemek gerekirse bu kadar erken süreçte iyi futbol beklemiyordum...
Çok etkilendim...
Kısaca futbolculara değinirsek…
Ferrari tam hazır değil... Çok ağır... Kendiside “yüzde 45 kapasitei ile oynuyorum" diyerek bunu kabul ediyor...
İsmail, geçen 2 maça oranla biraz durgundu... Gereksiz hamleler yaparak oyundan düşüp, rakibini kaçırdı... Daha kontrollü basması lazım... Öncelikli görevinin savunma olduğunu hiçbir zaman unutmamalı...
Erhan, bir alkışı haketti. Avrupa'nın en güçlü ve süratli futbolcularının başında gelen Hulk'a sadece bir kere geçit verdi... Aynı zamanda hücuma da katkıda bulundu...
Dün gecenin Fink ile beraber sahanın en iyisiydi...
Fink demişken ona da değinmeden olmaz... Ernst'in tahtı sallanacak gibi... İşin esprisi bir kenara... Savunma ve hücumun bu kadar gelişmesindeki baş aktör... Aynı zamanda potansiyel bir gol tehlikesi takip etmekten yoruldum…
Yavaş yavaş değil çok hızlı adımlar ile gelişiyor...
Devam edelim...
Tello'nun topu daha az ayağında tutması lazım...
Lyon maçında kaptırdığı topa benzer bir hareketi, Porto maçında da yaptı...
Ancak rakip değerlendiremedi...
Uğur ve Serdar için artık konuşulacak bir şey kalmadığını düşünüyorum...
Her şey onların elinde... Serdar'da geçen maçlara göre biraz kıpırdanma vardı. Ancak yeterli mi? Bence hayır...
Daha fazla çalışmaları lazım...
Beşiktaş'ı ciddi anlamda beğendim...
Hem kalite olarak hem de futbol olarak rakiplerinden çok ilerde...
8 numara sahibini buldu...

Nihat’ı Beşiktaş forması ile izlemek, 10 dakika bile olsa çok keyifliydi...
Villarreal'de yaşadığı o şansız sakatlıkları geride bıraktığını gördük...
Böylelikle “sakat o sakat” diyenlere de en güzel cevabı verdi…
Kara Kartal'a çok faydalı olacaktır...
Yuvana hoş geldin Nihat...
Hurriyet.com.tr
27 Temmuz 2009 Pazartesi
Deco mu, Dos Santos mu

Bizi ilgilendiren kısmına yani futboluna bakarsak, isteneni veremedi...
Zaman zaman attığı muhteşem goller ve şık çalımlar şapka çıkartılacak cinstendi... Fakat büyük maçlardaki silik performansı ve oyuna ağırlığını koyamaması hep sıkıntı yarattı.
Geçen sezon, devre arası Yusuf gelmeseydi, kaçan şampiyonluk sonunda çoktan gönderilmişti.
İyi bir değerlendirme yaparsak Mustafa Hoca’nın oyun sisteminde de Delgado'ya yer yok... Ya da Delgado gibilere...
4-2-3-1 düzeninde mücadele tarafını sadece Fink ve Ernst'e bırakmak büyük hata...
Ve elinde Delgado varsa mutlaka oynatmak zorundasın...
Çünkü Beşiktaş'ın senelik 2 Milyon Euro verdiği Delgado'yu yedek bekletme lüksü yok...
Mücadele açığını diğer futbolcular Türkiye Ligindeki bazı maçlarda kapatabilir. Ancak çok zorlanır...
Geçen sezon ve önceki sezonlar bunu sürekli gördük...
Tek farklı galibiyetler, bu durumun yaşattığı sıkıntıdan kaynaklanıyor.
Bu durumun farkında olan Mustafa Hoca “10,5 numara futbolcu arıyoruz” diyerek durumu özetliyor.
Deco ve Giovani Dos Santos’ta bu pozisyona aday futbolcular...
Deco tam da aranan isim aslında...
Koşan, şut atan, pas veren, mücadele eden, duran topları iyi kullanan 10 numara futbolcu...
32 yaşındaki yıldız futbolcu Avrupa’da forma giydiği sürede Porto’da 6, Barcelona’da 4, Chealse’de ise 1 sezon oynadı...
Kariyeri boyunca 400’ün üzerinde maça çıktı... Bu maçlarda 80'den fazla gol attı...
Kazanmadığı kupa kalmadı...
Barcelona ve Porto ile Şampiyonlar Ligi...
İspanya ve Portekiz Ligi Şampiyonlukları...
Porto ile UEFA kupası...
Sayısız kupanın yanında, Porto forması ile Şampiyonlar Ligi MVP Ödülü (2003-2004)...
Kesinlikle, tartışılmaz bir futbolcu...
Sorun yaratabilecek tek yönü başarıya doymuş olması...
Bu motivasyon kaybına yol açabilir mi? Çok düşük ihtimal...
Dos Santos ise tam bir soru işareti...
Çok yetenekli olduğunu biliyoruz... Ancak, Barcelona oynadığı maçlar neticesinde bu kanıya varıyoruz...
Tottenham'a transfer olduğunda çok şaşırmıştım. Barça gelecek vaadeden yıldızını nasıl satar diye...
Gördük ki, bazı sıkıntılar varmış...
Sivri açıklamalar ve yaşadığı sakatlık sonunu hazırladı...
Bir bakıma Beşiktaş Batuhan'da nasıl bir sıkıntı yaşadıysa, Tottenham da Dos Santos'ta aynı sıkıntıyı yaşadı...
Bütün bu sorunlar sonrasında, sezonu kiralık olarak Ipswish Town formasıyla tamamladı...
Beklentinin bu kadar çok olduğu bir futbolcunun böyle bir düşüş yaşaması kafa karıştırıcı...
Kariyeri;
Barcelona 38 maç, 4 gol...
Tottenham 12 maç, tek gol...
Ipswish Town 8 maç, 4 gol...
Dos Santos transferi Beşiktaş için bir macera ve neticesinde lüks olur...
Deco mu, Dos Santos mu? Sorusuna, işte tam da bu sebeplerden dolayı tereddütsüz Deco diyorum...
Serdar Özkan meselesi
Serdar Özkan, Düzce'de tatilini yaparken Lucescu tarafından ansızın A Takım kampına dahil edildi.
Yetenekli ve süratli bu genç futbolcu, Sergen'in veliahdı olarak lanse edildi...
Ancak düzenli forma şansı bulması uzun sürdü... Kiralık olarak gönderilerek olgunlaşması beklendi...
Ertuğrul Sağlam'ın, Beşiktaş antrenörü olmasıyla beraber Sheriff maçında yakaladığı şans, onun için dönüm noktası oldu...
O gün oynadığı harika futbol herkesi çok etkilemişti... Başta beni!
Doğal olarak bu performansı ile formayı kaptı...
Çok iyi başladı sezona, Beşiktaş forması giymesine rağmen milli takıma kadar yükselebildi! Bu zordur çünkü...
Neyse, devam edelim...
Geçen sezon sürekli inişli, çıkışlı bir grafik çizdi... Fakat o çizgi ilk maçta yakaladığı 'etkileyici' performansa bir türlü yaklaşmadı.
Hatta yanından bile geçmedi...
Tam bir hayal kırıklığı...
Birden, adam geçemeyen, ikili mücadeleleri sürekli kaybeden, hatalı paslar veren bir futbolcu oluverdi...
Sinan Engin'in;
"Galatasaray'ın Arda'sı varsa, bizim de Serdar'ımız var" sözü aklıma geliyor...
Bu cümleye neresinden bakarsam bakayım konduramıyorum... Serdar var ama henüz ortada yok.
Arda sürekli üzerine koyarak yükselmekte…
Serdar ise ağızlara sürdüğü o bir parmak balın etkisiyle, "oldu, olacak" beklentisi içinde bir döngüde...
Aslında bu sadece bir beklenti değil... Ateş olmayan yerden duman çıkmaz... Var bir şeyler, fakat yeteneklerini sergileyemiyor.
Catania ve Lyon hazırlık maçlarında da gördük ki, kaldığı yerden devam ediyor...
Kaptırdığı toplar, hatalı pasları bir tarafa bırakıyorum...
Mücadele etmeyen bir oyun anlayışı içinde...
Üzülerek söylüyorum ki, tünelin ucu göründü...
Kendisine artık bir çeki düzen vermesi lazım...
Yoksa her şey için geç olabilir...
Önünde İbrahim Akın ve Burak Yılmaz örneği var.
Dikkat!
Hurriyet.com.tr
24 Temmuz 2009 Cuma
Fenerbahçe'nin hedefi Libertadores mi?

Haftanın polemiği...
Özer Şahin: Hocam Allah’tan Villareal Turkcell Süper Lig’de oynamıyor.
Fatih Kaya: Neden öyle dediniz Özer bey?
Ö.Ş: Nedeni var mı, Bülent Uygun’un iyice kendini aşması gerekecekti…
F.K: İyi hoş da Villareal ile bağlantısını çözemedim… Bizim asker Nihat var, onla bir alakası olabilir mi?
Ö.Ş: Yok hocam değil. “7 yerim, 9 yerim, 8 yemem” demişti ya?
F.K: Yedi mi yoksa?!
Ö.Ş: Yok yok, o sözlerini “26 yerim, 28 yerim, 27 yemem” olarak değiştirmek zorunda kalabilirdi. Biliyorsun Villareal 27-0 kazandı hazırlık maçını...
F.K: Doğruya... Aslında olabilir. Fakat biraz sıkıntılı bir açıklama olurdu. Neden 7 ve 9 yemek istediğinin sebebini öğrenemeden, 26 ve 28 gol yemek isteği? Düşününemiyorum bile…
Ö.Ş: Vardır Bülent Hoca’nın bir bildiği. Hem biliyorsun Bülent Hoca boşa konuşmaz. "5 yerim, 7 yerim, 6 yemem" demişti. Bir süre sonra 5 yedi. 26’yı da gerçekleştirebileceğine inancım tam açıkçası…
F.K: Biz de değinmiştik bu konuya haklısın… Ben olsam kesinlikle diyemem, yenir yutulur bir rakam değil o…
Ö.Ş: Hocam, söylemek problem değil. Önemli olan onu hayata geçirebilmek. Bülent Hocada bu konuda gayet başarılı. Şekil 5-Ye.
F.K: İyi de, “Artık konuşan hoca olmayacağım” dediğine göre bir sorun yok. O zaman, 26 gol yemez…
Ö.Ş: Doğru artık konuşan hoca olarak gündeme gelmeyecekmiş. Ama “Ben de burada 4. ligden takımlarla maç alıp, 10-0 kazanırdım” dedi gider ayak...
F.K: Burada hedef kim bilemiyorum. Fakat, doğru bir yaklaşım değil. Oyuncularını görebilmek için bu yöntem uygulanabilir… Yoksa 5 tane yiyebiliyosun…
F.K: Bu arada geçmiş olsun Özer bey...
Ö.Ş: Geçmiş mi olsun?
F.K: Evet. Lincoln ile yollarını ayırmış Galatasaray...
Ö.Ş: Hakkatten geçti Hocam. Yani baya bi pahalıya mal oldu. Gerçi forma satışından parasını çıkarmıştık ama olsun...
F.K: Onu bunu bilmem, 3 milyona, 5 milyona satacağız derken, kapının önüne koyuldu... Ronaldo'dan daha iyi, Kaka'dan daha seri dediler... Adam herkesden zeki çıktı...
Ö.Ş: Zaten gelmeden en çok ondan bahsettiler. Çok zeki oyuncu falan diye de, biz futbol zekası anlamışız malesef...
F.K: Sağa bakarak, sola pas atan kaç tane futbolcu tanıyorsun? Gerçekten de sağ gösterip, sol vururdu... Bizim yöneticilerin bu Brezilya sevdası bitmeyecek gibi...
Ö.Ş: Hocam, şimdi Fenerbahçe takımı Brezilyalılarla dolduruyor, lig şampiyonluğu uzak, Türkiye kupası hayal ötesi, acaba Aziz Yıldırım gözünü Libertadores kupasına mı dikti?
F.K: Olayın aslı öpen takım olmaktan geçiyor Özer bey... Öpen takım olursan her kupaya katılabilirsin... Demek ki burdan ne anlıyoruz Brezilyalılar daha iyi öpüyor...
Ö.Ş: Hocam zaten Oliviera'nın Rio Karnavalında 2 birinciliği, 3 ikinciliği varmış öpme konusunda. Bence çok yerinde bi transfer...
F.K: Şşşşşşşşş garson meyvele bizi en yanarlı dönerlisinden...
Ö.Ş: Aman dikkat, şeftali yerim, üzüm yerim, armut yemem ona göre.
Hurriyet.com.tr
Kaydol:
Yorumlar (Atom)